Tarih

POSEİDON EFSANESİ

Poseidon Sunağı Didim sınırları içinde olup, eski Adliye binasının yanındaki yoldan veya Apollo Temple'ın arkasından Fener yolundan gidilir. Yeni arıtma tesisleri bu bölgede yapıldığı için yolun büyük bir bölümü güzel olmuştur. Arıtma tesislerinin yanındaki yoldan fenere doğru gidilir. Fener Poseidon Sunağının hemen yanına inşa edilmiştir, eski fener ise tam üstüne inşaa edilmişti. Girit dışında Yunanistan, Batı Anadolu sahillerinde ve adalarda Poseidon'a tapınıldığı bilinmektedir. 12 ion şehrinin toplandığı Panionion'da birliğin baş tanrısı olarak Poseidon Plykodros kabul edilmiştir.
Poseidon'un deniz tanrısı olması nedeniyle onun kutsal yeri olarak sayılan bazı burun çıkıntıları  Poseidonion olarak adlandırıldı. Bozburun, Marmaris Burnu, Chios (Sakiz) Adası'nın batı yanında bir burun, Samos (Sisam) Adası'nda bir burun ve Didyma Apollon Tapınağı yakınında bulunan Tekağaç Burnu Poseidon olarak adlandırılmıştır. 1900'lü yılların başlarında Miletos Antik Kenti çevresinde araştırma yapan Von. P. Wilski, hazırladığı arkeolojik haritalarında Kap Monodendri olarak gösterdiği burun, günümüzde Tekagaç Burnu olarak bilinir.Bir çok araştırmacı yayınlarında Tekağaç Burnu'nda ki Poseidiona'dan bahseder. Antik dönem yazarlarından Strabon Poseidiona'nın bulunduğu burnun Miletos Kenti arazisinin güney sınırını  (Karia ve Ionya sınırı)  belirlediğini orada hala görülen ve Miletos'un kurucusu Neleus tarafından dikilmiş bir sunağın olduğunu eseri  Geographika'da bahseder. 
Milet yarımadası üzerinde bulunan anıt Didim'e 8 km. uzaklıktadır. Yarım adanın büyük bir kısmı kireçtaşından oluşmuş ve denize doğru bir eğim yapmaktadır. Miletos Tiyatrosu'ndaki 5. yy. parçaları ile karşılaştırılması sonucu Tiyatro'nun daha yeni olduğunu, M.Ö. 6. yy.'in ilk yarısında yapıldığı tahmin edilmektedir.
Strabon döneminde yapı orijinal şeklini korumuştur. Yapılışından Bizans Dönemi'ne kadar sağlam kalmıştır. Bizans Dönemi'nde Hiristiyanlığın yayılışıdan sonra sunağın bazı parçaları alınarak büyük ölçüde tahrip edilmiştir. 12. yy.da bölgedeki şiddetli deprem sonucunda sunağın Didyma Apollon Tapınağı ile birlikte yıkıldığı tahmin ediliyor. Üst bölümdeki mermer parçaları deniz yoluyla taşınarak yol ve liman yapımında kullanılmıştır.Dikdörtgen formlu yapının dış ölçüleri   11.5 x 10   metre  ebatlarındadır. Batı tarafında   9 x 7,5   metre  boyutlarında bir merdiven vardır. Denize doğru olan bu merdiven ile Altar'a (sunak) çıkılıyordu. Kireçtaşı  bloklarla inşa edilmiş Altar, mermer plakalarla kaplıdır. Bugün sadece bir sıra kaidesi kalmıştır.
Çağlar boyunca yerinde kalan Altar denizden gelenlerin hayranlığını kazanmış, gemilere yön belirleyici olmuştur. 
Bir dönem üzerinde bulunan tek bir ağaç bu yerin adını belirlemiştir. Deniz tarafından oldukça tahrip olmuş Altar'ın hemen bitişiğinde bulunan fener  ile yine denizcilere bir yön belirleyici olarak eski işlevini sürdürmektedir. 


________________________________________________________________ 

                                       

MEDUSA EFSANESİ
Didim'in en önemli sembollerinden biri olan Medusa; Mitolojide yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona' dan biridir. Bu üç kız kardeşten yalnızca yılan saçlı Medusa ölümlüdür ve kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahiptir. Bu sebeple Antik dönemde büyük yapıları ve özel yerleri kötülüklerden korumak için  Medusa kabartmaları ve resimleri kullanılmıştır.
Medusa' nın hayatı hakkında mitolojide birkaç değişik rivayet bulunmaktadır. Bütün Medusa rivayetlerinde ortak nokta Medusa'nın Perseus tarafından başının kesilerek öldürüldüğü ve Medusa'nın kanından Kanatlı at Pegasos ve Khrysaor doğduğudur. Yukarıdaki resimde bu konu işlenmiştir.
Apollon Tapınağında da Medusa figürleri kullanılmak istenmiştir, ne var ki tapınağın inşaatı bir türlü bitmediği için birçok Medusa figürü yarım kalmış ve günümüze bu şekilde ulaşmıştır. Yine de en güzel işlenmiş ve  koruna gelmiş Medusa figürlerinden birisi Didim Apollon Tapınağı bahçesinde girişte sağ tarafta bulunmaktadır. Ayrıca tapınakta çeşitli sebeplerle yarı kalmış birçok Medusa figürü de kabartmaların yapılmasında izlenilen yol ve teknikleri görmeniz açısından önemli olacaktır. Medusa başı eski Bizans'ta kılıç kabzalarına ve sütun kaidelerine ters ve yan olarak işlenmiş ve böylelikle kötülüklerden korunulacağına inanılmıştır.
Medusa Efsaneleri: Medusa, yaşamına çok güzel bir genç kız olarak başlamıştır. O kadar güzeldir ki tanrıçaların kıskançlığını üzerinde toplamış, tanrıları da peşinde koşturmuştur. Tanrıça Athena ( Zeus'un en çok sevdiği kızı) onu çok kıskanmaktadır özellikle. Denizlerin tanrısı Poseidon ise Medusa'ya hayrandır. Başı öylesine dönmüştür ki bir gün Athena'nın tapınağında Medusa'ya zorla sahip olur. 
Bu durumu kendisi için aşağılayıcı bulan Athena, Medusa'yı gorgon yaparak cezalandırır. Çok çirkinleşmiş, saçları yılana dönüşmüştür, yüzüne bakanlar taş kesilmektedir. Medusa insan olduğu için ölümlüdür. Gorgon yapma cezasını az bulur Athena ve Perseus'la iş birliği yaparak Medusa'nın başını kestirir. Başı kesildiği anda Medusa'nın Poseidon'dan olma çocukları Pegasus ve Chrysar gövdesinden dışarı fırlarlar.  
Perseus, Medusa'nın kesik kafasını alır gider. Athena ise Medusa'nın derisini yüzüp Aegis'in markası yapar. İki damla kanını kral Erichthonius'a hediye eder. Bu iki damla kandan biri öldürücü zehirdir, diğeri ise panzehirdir, tüm hastalıklara deva olmaktadır.
________________________________________________________________ 

MİLET ANTİK KENTİ

İlk kez gelenler Miletos ‘u  yadırgayacaklar, belki gözlerine inanamayacaklardır. İlk ziyaret ettiğimde benim de kapıldığım, “Umduğum bu değildi” duygusu uyanabilecektir. Çünkü “Miletos” dendiğinde akla ilk gelen, Ege Denizi’nin hükümdarı ve bilim ile felsefenin doğum yeri olmuş Arkaik

Dönem’de denizciliğiyle parlamış büyük bir kenttir. Oysa bunların kalıntısını görmek mümkün değildir. Bugün göze çarpan kalıntılar, Roma Dönemi’ne aittir. Kuşkusuz Miletos Roma Dönemi’nde de büyük bir kentti, ama örneğin Ephesos kadar hoşnut bırakmaz görenleri. Bu duygu, Maiandros Nehri’nin taşıdığı mil yüzünden, tam bir değişim geçiren doğal çevrenin etkisiyle, büyük ölçüde artmaktadır. Herodotos, Maiandros gibilerine  “çalışan nehir” tanımını yakıştırmıştır. Gerçekten de Menderes, öteden beri kıyının yılda ortalama 6.10 m. ilerlemesine yol açmaktadır. İşte böylece, Klasik Dönemde büyük bir körfezin ağzındaki bir burun üzerinde yer alan Miletos, şimdi denizden yaklaşık 8 km. içeride kalmıştır. Kötü ün kazanmış Lade Adası bugün ovanın ortasında yükselen çorak bir tepe görünümündedir. Latmos Körfezi ise Bafa Gölü’ne dönüşmüştür. Tiyatronun yukarısındaki tepede durduğunuzda, Miletos’un bir zamanlar nasıl göründüğünü anlamanız için hayal gücünüzü iyice zorlamanız gerekecektir.
Günümüzden 2000 yıl önce  Söke ovası tamamen bir deniz,  Bafa gölü de bir koy şeklinde idi. Bu deniz kenarlarında antik çağın en güzel kentlerinden Milet, Priene ve Didim yer alıyordu.  Büyük Menderes Irmağı ( Maiandros )  zamanla taşıdığı alüvyonlar ile ilk önce Priene önündeki denizi daha sonrada Milet ve Lade Adası'nı da içine alan alttaki resimde görülen tüm bölgeyi doldurmuştur.   Aynı dönemlerde Efes' de deniz kenarında iken, zamanla ön tarafı dolarak günümüzdeki halini almıştır. İonia’daki kentler içinde Homeros’un değindiği tek kent olma ayrıcalığına sahiptir Miletos. Ozana göre Miletos, Troia’da Yunanlılara karşı savaşmış, “kaba bir dil konuşan Karialıların yurdu”dur. Arkaik Dönem’de kent nüfusunun güçlü bir Karia öğesi içerdiği ve Thales’in babasının da Karialılara özgü Eksamyes adını taşıdığı bilinmektedir. Miletos, Anadolu’daki Yunan kolonizasyonu konusunda çok erken tarihlere ait bulgular veren kentlerden biridir. En erken keramik örneklerinden bazıları, Minos Çağı Girit keramikleri ile yakınlıklar göstermektedir. Miletos İ.Ö. 1400 ve 1200 yılları arasında önemli bir Myken yerleşmesine de sahne olmuştur. Ana yerleşme, sonraları stadionun kurulduğu tepede yer alır. Sürdürülen kazı sonucunda bir megaron ve ilişkili yapılar ortaya çıkarılmıştır. 
   Tepe İ.Ö. 1200 dolaylarında, Hititlerin başkenti Boğazköy ve Kıbrıs’ta Enkomi savunma duvarlarına benzeyen, kazamatlı bir sur duvarı ile çevrelenmiştir. Miletos surları  Batı Anadolu’nun bu dönemdeki güvensiz ortamına tanıklık etmektedirler. Daha sonraki İon kolonistlerini Kodros oğullarından Neileus’un yönettiği söylenir. Kolonistler  buraya ayak bastıklarında, yerli Karialılar ve Girit’te aynı adı taşıyan bir kasabadan göç etmiş Giritlilerin oluşturduğu bir topluluk ile karşılaşmışlardı. Herodotos’un anlattığına göre yanlarında hiç kadın getirmeyen İonlar, kentteki erkekleri öldürerek dul eşleri ile evlendiler. Bu olay üzerine, kadınlar eşleriyle sofraya oturmamaya ve onlara adlarıyla seslenmemeye ant içtiler.
İon Miletos olağanüstü derecede zenginleşti. Erken dönemlerde Yunan dünyasının en büyük kenti olduğuna kuşku yoktur. Kentin uygun konumu, Atinalı atalardan gelen girişimcilik ruhu ile birleşince Miletoslular, o çağın denizcileri arasında ilk sıraya geçtiler. Kara yönünde bağlantılar zayıftı. Bugün, Miletos’un Maiandros vadisi boyunca uzanan kervan yolları üzerinde bir durak yeri işlevi taşıdığı sanılabilir; oysa ekli haritaya bir bakış, antik çağda böyle bir durumun kesinlikle söz konusu olmadığını gösterecektir. Priene ve Myus bu bakımdan daha uygun konumda bulunmaktadırlar. Yol, günümüzdeki gibi Ephesos’tan geçmiştir. 
 ________________________________________________________________ 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder